III. İstanbul Uluslararası Doğaçlama Dans Festivali’nde; çağdaş dans sanatçısı, eğitmen, koreograf Cansu Ergin, müzisyenler Sami Hosseini ve Serdar Kastelli ile birlikte “Yansıma” isimli performanslarını sahneledi. Ergin’le festival deneyimi, doğaçlama üretim ve İzmir’de çağdaş dans üzerine sohbet ettik.

Pınar Özer: III. İstanbul Uluslararası Doğaçlama Dans Festivali kapsamında, müzisyenler Sami Hosseini ve Serdar Kastelli ile birlikte, Arter Çağdaş Sanat Müzesi’nde gerçekleştirdiğiniz doğaçlama dans performansınız “Yansıma” yı keyifle izledik. Sizin için nasıl bir deneyimdi?

Cansu Ergin: Çok keyifli bir deneyimdi. Sami, başta ustası olduğu tef olmak üzere cajon, tömbek, zil gibi birçok enstrüman çaldı. Serdar Hoca da ney, flüt çaldı, elektronik müzik eklemeleri yaptı. Farklı ambiyanslar yarattılar. Keskin bir düşüncesi ve çizgileri olan bir sanat galerisinde, kültürel anlamları ve geçmişi taşıyan enstrümanlarla yapılmış müzik eşliğinde, ben de kendimde bir kimlik bulmuş oldum. Oluşan bu kimlik benden bağımsız bir kimlikmiş gibiydi. Tüm bu unsurların birbirleriyle sohbet halinde olduğu bir ortam yaşadık.

Pınar Özer: Doğaçlama performanslarınızı uzun yıllardır müzisyenlerle bir arada üreterek gerçekleştiriyorsunuz. Bu bir aradalık sizin için ne zaman başladı? Çalıştığınız müzisyenlerin çağdaş dans veya doğaçlama dansa dair düşünceleri ve deneyimlerinde nasıl değişimler oldu?

Cansu Ergin: Yurt dışında doğaçlama, çağdaş dans ve koreografik yaratım üzerine aldığım eğitimin bir parçası olarak müzisyenlerle bir araya gelip birlikte doğaçlamalar yapıyor, çeşitli yöntemleri çalışıyorduk. Orada okurken müzisyen ve performansçı arkadaşımla denemeler yapmaya başlamıştım. Daha sonra bir Alman soprano saksafon müzisyeni arkadaşımın daveti üzerine Avrupa’da turneye çıktım ve kontrbasçısından, vokalistine; bateristinden, gitaristine birçok müzisyenle çalıştım.

Cansu Ergin, Yansıma. Fotoğraf: Umut Kambak

Bu davet üst üste yıllar boyu sürdü, doğaçlama performanslar yaptım, bundan büyük keyif aldığımı anladım, derinleşmiş oldum. Müzisyen arkadaşımın açtığı yol çok öğretici oldu. “Bu çok güzel bir yol, ben bunu Türkiye’de de yapmak istiyorum” diye düşündüm. Sami Hosseini ile olan çalışmalarımızın ise 10. yılındayız. Birlikte Mardin, İstanbul, İzmir, Denizli gibi birçok şehirde performanslar yaptık. Hali hazırda doğaçlamayı bilen, doğaçlama yapan müzisyenlerden sonra, kendi müziğini kendi yeteneğiyle icra eden bir müzisyenle çalışmak, doğaçlama performansı tanıştırmak farklı, uzun soluklu bir süreç oldu. Sami’yle bu sürecimiz kadim bir dostluğa dönüştü. Onunla birlikte ben de kendimi geliştirdim. “Kendimi ona nasıl ifade edebilirim, nasıl eşlik ederim” diye düşündüm, bende de yeni bir oluşum başlatmış oldu. Sami doğaçlamanın omuru oldu, kendine güveni geliştikçe yol açılmaya başladı.

Türkiye’deki uluslararası düzeyde, kalitesi çok yüksek, usta müzisyenleri davet etmeye başladık son yıllarda, onlar da çok açık ustalar, kabul ettiler. Erkan Oğur, Can Çankaya, Turgut Alp Bekoğlu… Normalde doğaçlama dansa müziğiyle eşlik eden kişiler değillerdi. Kendi alanlarında usta olan, kendi müzik alanında doğaçlama duayeni olan kişiler olarak onların da kendilerini teslim etmeleri ve katkı sunmalarıyla İzmir tabanlı olarak bu yolu açıp derinleştirmeye başladık. İlk defa benimle birlikte doğaçlama dansa eşlik etmiş oldular diyebilirim. Bu da benim için şans tabii ki.


Cansu Ergin, Yansıma. Fotoğraf: Umut Kambak

Pınar Özer: Sanatçıların eserlerinin kayıt formundan eşlik almaktan öte, birlikte aynı anda üretme arzusunda bir canlılık, sanatsal sohbet arayışı var mı?

Cansu Ergin: Müziğinin hayranı olduğum müzisyenleri davet etme fikri hep oldu, ben bir davet hissediyorum onları dinlerken. “Bu kişiyle bir araya gelsek birlikte bir şey yaratırız” fikri uyanıyor bende. Bu noktada bana Sami destek oldu, Erkan Oğur’u bu şekilde davet ettik. Ustalıklarının yanında açık gönüllü oldukları için de kabul ettiler. Fazıl Say, (dilerim bir gün birlikte çalışmak mümkün olur) müthiş bir röportajında der ki; beste yapmak doğaçlamanın kardeşidir. Doğaçlama, aslında beste yapmak gibi, kayıt etmezseniz doğaçlamaya hizmet etmiş oluyorsunuz, kaydederseniz beste oluyor. Koreografi için de geçerli. Doğaçlamalar yaparak hareket materyali üretiyoruz, kompozisyonu yapıyoruz ve sabitliyoruz. Koreografi de yapan bir insan olarak, doğaçlama anında yaşadığım o heyecan benim için ötesi olmayan bir his. Doğaçlama beni sınırlarda tuttuğu için şimdilik daha çok keyif veriyor.

Pınar Özer: Seyirci de sanatçının koreografi veya beste yaptığı ana davet edilmiş ve şahit olmuş oluyor.

Cansu Ergin: Erkan Oğur, Can Çankaya, Turgut Alp Bekoğlu ve Sami Hosseini ile yaptığımız son performansımızda oyuncu Bahadır Yüksekşan’ın sunumuyla şunu ifade ettik seyirciye: Müzik bir beste olarak, dans bir koreografi olarak bugün bu alanda oluşturulacak, üreteceğiz ve seyirci şahit olacak. Tanıklık etmeleri için seyirciyi çağırıyoruz gibi bir durum oluyor. Bittiğinde biz de inanamıyoruz ne yaptık diye.

Pınar Özer: Memleketiniz olan İzmir’de 10 senedir çağdaş dans ve doğaçlama teknikleri derslerinize devam ediyorsunuz. Bu sürecin özellikle ilk yıllarında düzenli şekilde şehirler arası yol kat ederek İstanbul’daki akademik çalışmalarınıza ve performanslarınıza devam ederken aynı zamanda İzmir’de çağdaş dansı paylaşmaya ve yaymaya başladınız. Dantel gibi ilmek ilmek işlenen bir yapı, dönüp baktığınızda nasıl bir süreçti?

Cansu Ergin: Çeşitli eğitim süreçlerinden ve deneyimlerden geçtikten sonra İzmir’e döndüm. “İzmir’de ben bu işi nasıl yaparım?” dedim ve sahilde koşmaya başladım. Stüdyo yok, bir şey yok, geçmişten hatırladığım derneklere gidip, salonunuzda çalışabilir miyim diye dilekçeyle başvuruyordum. Dansçı olarak üretmek üzere kendi çalışmalarımı yapıyordum. “Saf tanrı” inancıylaymış şimdi düşününce. Bir gün Çanakkale için bir ilan gördüm, başvurdum, karşılıklı çok hevesliydik, onlarla bir yola çıkmış olduk. O sırada İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi’nde, çağdaş dans programı kapatılmadan önce, ders vermeye başlamıştım, onun ikinci senesinde de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde yüksek lisans yapmaya başladım. Ders ücretleri çok düşüktü, Çanakkale’den bir maaş alıyordum, benim yolumu da
 karşılıyorlardı ama İstanbul’dan İzmir’e olan yolculuklarım için para kalmıyordu. Bir gün yine bir otobüs yolculuğumda özel ders verip vermediğimi soran oldu. Böylelikle
 yolculuklarımın kalan kısmı da karşılanmış oldu.

 Dediğin gibi gerçekten her adım ilmek ilmek oldu. Onunla onu, bununla bunu karşılıyordum, patchwork gibi bir şey oluştu. Bu durum beni geliştirmeye başladı. Yüksek
 lisans bittikten sonra da sanatta yeterlik programına girdim. Bu süreçte İzmir’den çok gurur duyduğumu hep söylüyordum fakat inanan çok az insan vardı. “Sen boşuna
 emek veriyorsun, orası rahat bir şehir, sen İstanbul’a gel, buralarda olman lazım...” Ama ben çok inanıyordum. İzmir’de ilk yaptığım derslere gelen, şu an çok iyi dost
 olduğum insanlar, benimle ya da başka şehirlerde en dürüst ve en derin noktasında çağdaş dansı keşfetmiş hale geldiler.

Cansu Ergin, Yansıma. Fotoğraf: Umut Kambak

Henüz bilmemelerine rağmen zihinleri, kalpleri çok açıktı, onların sayesinde ben de çok şey öğrendim ve kendimi geliştirdim. Bir takım şanssızlıklardan ötürü sahne sanatları kültürüyle hiç buluşamamış kişilerle doğru iletişimi nasıl kurabileceğimi, bilgiyi nasıl aktarabileceğimi araştırmış oluyordum. Bu durum kendi özüme doğru bir araştırmaya da dönüştü. Hem kültürel hem de iletişimsel kanalları keşfediyordum. Derslerde şöyle ilerliyorduk; onları çok yorup sonra rahat bırakıp sonra tekrar doğaçlamaya, şaha kaldırıyordum. En meditatif ve onları dinlendirdiğim noktalarda Türk Sanat Müziği kullanıyordum. Türk Sanat Müziği cuk diye kalbimize dokunan ve bizi şahlandırdan bir şey oluyordu. Bunu keşfedebileceğim insanlarla karşılaştım, şanslıydım, okulların ötesinde bir öğretiydi benim için.

Pınar Özer: İzmir’de çağdaş dans derslerine ilgi nasıl? Nasıl bir profil ve dinamik var?

Cansu Ergin: İlgi güzel, çok mutluyum tabi ki, bilinçli bir kesim olmaya başladı, yurtiçi ve yurtdışındaki çağdaş dans bölümlerine hazırlananlar yaklaşık 6 senedir var ve sayıları artmaya başladı. Bunun yanı sıra; mimarından, eğitmenine, dansçısından bambaşka mesleklere uzanan çok farklı çevrelerden insanlar ilgi gösteriyor. Henüz tam bir popülerlik olmasa da oldukça popüler olduğunu söyleyebilirim. Dahil olmak, gelmek isteyenler arttı.

Pınar Özer: Kapsayıcı, her bireye özel bir aktarım kanalı araştırmasını içeren bir paylaşım yapınız var, bu da ulaşılabilir olmayı mümkün kılıyor sanıyorum. Konuk müzisyenlerin eşliğinde doğaçlama tekniği dersleri de gerçekleştiriyorsunuz.

Cansu Ergin: Onlar harika oldu geçen sene. Sami Hosseini, Korkut Peker, Cansu Nihal Akarsu, Uğur Erdoğan gibi müzisyenler dahil oldu, canlı müzik eşliğinde coşkulu, çok katılımlı doğaçlama dersleri yaptık. Deprem dönemine denk geldiğinde gücümüzü oraya kanalize etmek için de toplaştık. O dönem için bir topluluk oluştu gibi oldu, bu sene yine planlarım arasında, yakında umarım başlayacağız. O buluşmalarda da başka bir derinleşme, bütünleşme oluyordu çünkü 1 buçuk saate yakın süren doğaçlama derslerinin sonunda, müzisyenlerin de katılımıyla çemberde oturup yaptığımız sohbetlerle 2 saate varan bir paylaşım ortamı yaşanıyordu, çok mutluyum.


Cansu Ergin, Yansıma. Fotoğraf: Umut Kambak

Pınar Özer: İzmir’de çağdaş dansa özel ve resmi kurumların desteği ne ölçüde? Sizin bu konudaki deneyimleriniz nasıl oldu?

Cansu Ergin: Ara ara bazı sponsorluk destekleriyle performanslar ürettiğimiz oldu. Bunun en yakın örneği koreografı olduğum Feminen Dans Projesiydi. Kişisel performanslarımda görünürlük açısından belediyenin desteği oldu. Devlet Tiyatrosu Opera ve Balesi Çalışanları Yardımlaşma Vakfı (TOBAV)’nın bana çok büyük katkısı vardır. Örneğin, birlikte çalıştığım kişilere yaptığım koreografilerin sunumunu Aziz Vukolos Kilisesi’nde vakfın desteğiyle gerçekleştirmiştik. Bu tip kurum desteklerinin ilerlememizde payı oldu. Bunun yanı sıra kesinlikle festival yapmayı çok istiyorum. Daha önce toplantı, görüşme ölçeğinde bir girişimim oldu ama kurumlar arasında uzlaşmazlık nedeniyle tamamlanamadı ne yazık ki. Destek verileceği söylenip yarıda kalan durumlar da oldu. Çağdaş dans kültürünün henüz yeni oturmaya başlayıp yayılmaya başladığı bir dönem olduğu için normal buluyorum, tam anlaşılamayabiliyor. Kurumlar kişi sayısı bazında bakıyor, her etkinliğe 1000 kişi geleceğine dair bir söz verilemeyeceği için de...

Pınar Özer: Şehirlerin markalaşması boyutundan bakıldığında çağdaş dans, İzmir’in sembollerinden biri olabilir. İzmir, 2021 yılında dünyanın ilk Cittaslow (Yavaş Şehir) Metropolü oldu. Paylaşımcı, herkese açık, hassas bir kanalda derinleşerek toplumsal ağda pozitif değişikliklere vesile olan çağdaş dans çalışmalarıyla “yavaş şehir” ruhu oldukça örtüşüyor. İzmir’in özel ve resmi kurumlarını bu açıdan da bakmaya davet edebiliriz. Son soru olarak; birçok insanın zihinsel, bedensel ve ruhsal dönüşümlerini gözlemleme fırsatınız oluyor. Sizce insanlığın ortak zeminindeki değişmeyen sabit nedir?

 Cansu Ergin: Derslere gelen insanlar çok tatlı, açık, açılmaya hazır insanlar oluyor genelde. Çeşitli çevrelerden geliniyor; meslek, konum, sınıf farklılıkları oluyor. Sosyal
 adaletin toplumumuzda olmamasının etkisiyle de farklı birikim ve öğretilerden gelmiş oluyorlar. Bunun yanında yaş, davranış biçimi gibi özellikler açısından da kendisinden
 çok farklı insanlarla bir arada olduğunu fark ediyor gelen kişi. Daha sonra bu farklılıklar kendi içlerinde eriyip ortadan dikey olarak sanki gökyüzüne doğru bir şey
 oluşturuyoruz. Her grupta bu var. Birbirini sevmeyen, anlaşamayan çok az kişi oldu şu zamana kadar ki sevmek zorunda değil ama saygı duyma ve alan açma durumu hep
 gerçekleşti. Birbirine anlayış gelişiyor, saygı, sevgi çerçevesinde derslerimiz devam ediyor. Fakat bu soruya daha kısa ve net cevap vermem gerekirse Erkan Oğur’un şu
 sözünü paylaşmak isterim; eksiklik özümüzde.

Cansu Ergin, Yansıma. Fotoğraf: Umut Kambak

Cansu Ergin kimdir?

MEB Ulis Özel Estetik ve Bale Okulu’nun 10 yıllık temel bale eğitimini tamamlayarak MEB onaylı eğitmen sertifikasını almaya hak kazanmıştır. İzmir Bornova Anadolu Lisesi ve Ege Üniversitesi Biyoloji Bölümü Mikrobiyoloji Alt Bilim Dalındaki eğitimini tamamladıktan sonra Berlin’de Danceworks, Prag’da Duncan Centre Çağdaş Dans Devlet Konservatuarı ve Lizbon Forum Dança Koreografik Yaratım ve Dans Araştırmaları Programı’nda (PEPCC) burslu eğitim görmüştür. 2017 yılında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde Modern Dans Yüksek Lisans eğitimini ve 2022 yılında yine aynı enstitünün Modern Dans Sanatta Yeterlilik/Doktora programını tamamlamıştır. 2010 yılında sergilediği “Süzülme” adlı solosu, 2011 Szolo Duo Budapeşte Uluslararası Dans Festivali’nde “En İyi Performans ve Koreografi Ödülü”ne layık görülmüştür. 2012 yılında bu solo J’ardin d’europe tarafından “Eser” olarak korunmuştur. 2017 yılında Prag’da düzenlenen The NewEurope Dance Festival and Jarmila Jerabkova Awards Choreographic Competition’da koreografisi kendisine ait “The Well and The Everlasting” performansları ile 3.lük ödülü almıştır. Avrupa’nın en önemli çağdaş dans ağı olan “Departs” üyesidir. 2017/2018 yılları arasında gerçekleştirilen Portizmir/Nefes Uluslararası İzmir Güncel Sanat Trienali’nin dans/proje koordinatörlüğünü yürütmüştür. 2023 yılında, koreograflığını üstlendiği Feminen Dans Projesi, 30. İzmir Avrupa Caz Festivali kapsamında sergilenmiştir. İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi Çağdaş Dans Bölümü ve 9 Eylül Üniversitesi Devlet Konservatuarı Bale Bölümü’nde çağdaş dans eğitimleri veren Ergin, halen İzmir Collective Studio’da derslerini sürdürmekte, solo ve kollektif dans projeleri üretmeye devam etmektedir.

Kaynak
https://www.kineodergi.com/post/idf-de-bir-yans%C4%B1ma

YKV Content:1530